Afrika Kabilelerinde Doğa Bilimi ve Tıp
AFRİKA KABİLELERİNDE DOĞA BİLİMİ VE TIP
İnsanlık bilim ve teknoloji alanındaki en büyük adımlarını son 500 yıl içerisinde atmış olsa da aslında sosyal-ekonomik yaşam tarzı her zaman aynı hızla gelişmemektedir. Antropologlara göre 5.000 yıl öncesinde dünya üzerindeki tüm insanlar kabileler halinde yaşıyordu. Yani ilkel kelimesi bir aşağılama değil sosyolojik bir tanımdan ibaret. Bu bakımdan ilkellik her toplumun geçirdiği gelişim evrelerinde en uzun zamanı kapsayan bir süreçtir. Bugün dünya üzerinde hâlâ dış ilişkilere kapalı kabilelerin varlığı bilinmektedir. İnsanoğlunun en basit yaşam tarzını hâlâ koruyan bu insanları Pasifik’ten Afrika’ya, Afrika’dan Amerika’ya her coğrafyada görmek mümkün. Kültür ve inanışları ile ilgili bilinenler çoğaldıkça aslında bu insanların o kadar da ilkel olmadığı ortaya çıkmaktadır.
Mursi Kabilesi
Mursi Kabilesindeki erkekler yüz ve vücutlarını külle beyaza boyuyorlar. Kan dolaşımını hızlandıran külü genelde pek yıkanmayan Mursiler vücutlarının yağından kurtulmak için ve sivri sinekleri kaçırmak için de sürüyorlar.
Hem estetik, hem kan dolaşımı, hem temizlik, hem de sıtmadan korunma…
Mursilerde diğer dikkat çeken şey çocuğu, yaşlısı, kadını erkeğinin hepsinin alt çene ön iki dişin yerinde olmaması. Bu iki dişi çekmelerindeki amaç hasta, baygın yemek yiyemeyecek durumda olanlara ilk müdahaleyi bu iki diş boşluğundan sıvı glükoz akıtarak yapmak.
Konso Kabilesi
Konso şehrinde dikkati  çeken ilk şey evlerin damlarının iki katlı olması. Yamaca kurulu Konso şehrinde erozyonu önlemek için taştan merdiven setler yapmışlar, bu setleri ekerek çok ileri taraçalama ve sulama sistemi geliştirmişler. Güney-Orta Etiyopya’nın dağlık arazilerinde yaşayan Konso’lar, 250.000 kişilik nüfusları ile Etiyopya’nın önemli kabilelerinden birisi. Dağlık arazileri taşlar yerleştirerek teraslandırıp hem köylerini kuran hem de sorgum (süpürge darısı) denen bir tahılla hem un yapıyor, hem de yerel içecekleri olan bir çeşit birayı. Kahve, pamuk, mısır, fasulye de diğer ektikleri tarım ürünleri.
7  Konso Kralından her kral kendi bölgesinden sorumlu, her krallığın kendi kuralları var ve bu kuralları uygulamakta da hayli kararlılar. Krallıklar Etiyopya Hükümetine bağlılar.  Örneğin şayet bir erkek bir kıza tecavüz ederse cezası diri diri toprağa gömülmek. Bu kural sayesinde artık Konso’da tecavüz vakasına rastlanmıyor…
Tepelere çakılmış tahta çıtalar arasına gerilmiş, dikine beyaz-mavi-beyaz renkte bantlardan oluşan bayrakları çeçe sineklerine savaş amaçlı yerleştiriyorlar. Bu renkleri beğendiği için üzerine ilaç sürülü bayraklara konan çeçe sinekleri bir süre sonra ölüyor.
 Himba Kabilesi
Afrika'daki Himbalar kabilesinin mistik yaşamı, duyanları şaşkına çeviriyor. Çünkü; Kabilede yeni doğan çocukların yaşı doğdukları tarihten itibaren değil, annesiyle kurduğu hissi bağlantıdan itibaren başlatılıyor. Kabilenin kadınları hamile kalmaya karar verdiklerinde bir ağacın altına oturuyor ve dünyaya gelmek isteyen çocuğun kendisiyle iletişim kurmasını bekliyor.  Çocuk annesiyle kurduğu ilk iletişimi, ona söylediği bir ''şarkı'' ile başlatıyor. Çocuğun söylediği şarkıyı duyan anne bu şarkıyı kocasına da öğretiyor ve ardından hamile kalıyor. Çocuğun annesine söylediği bu şarkı, onun doğum günü olarak kabul ediliyor ve yaşı bu tarihe göre hesaplanıyor.
Araştırmacıları şaşırtan diğer bir konu ise kabilenin "suça" ilişkin tutumunda ortaya çıkıyor. Çocuk ilerleyen yaşında toplumsal bir yasayı ihlal eder ya da bir suç işlerse, köy meydanına çağrılıp topluluk tarafından çembere alınıyor ve ona hep bir ağızdan kendi şarkısı söyleniyor. Kabilenin kadim geleneklerine göre, antisosyal davranışları düzeltmenin yolu ''cezalandırmadan'' değil, ''sevgiden'' ve o bireye kendi ''gerçek kimliğini'' hatırlatmaktan geçiyor.
Dogon Kabilesi – Astronomi Uzmanları
Afrika kabilelerinin çoğunda olduğu gibi Dogonların geçmişi de oldukça karanlıktır. Dogonların şu anda yaşadıkları Bandiagara Platosu’na 13. ve 16. yüzyıllar arasında yerleştikleri tahmin edilmektedir. İnsanbilimcilerin çoğu Dogonları “ilkel” olarak tanımlasalar da Dogonlar batı teknolojisine karşı olan ilgisizlikleri bir yana zengin ve bir o kadar da karmaşık bir dine ve yaşam felsefesine sahiptirler.
Dogonlar’ın ünü ortaya attıkları ilginç ve şaşırtıcı iddiadan ileri gelmektedir. Bu Batı Afrika kabilesi atalarının dünyadan 86 ışık yılı uzaklıktaki Sirius yıldız sisteminden gelen uzaylılar tarafından eğitildiklerine inanmaktadır. Bu kadar ilkel ve her şeyden uzak bir biçimde yaşadıkları halde gökbilim alanında olağanüstü ayrıntılı bilgiye sahip olmaları da bu iddialarını desteklemektedir. 1931 yılında Fransız bilim adamı  Marcel Griaule ve Germaniae Dieterlen Dogonlar’ı geniş çapta incelemeye karar vermiş ve 21 yıl boyunca Dogonlar’la yaşamışlardır. Bu iki bilim adamının araştırmaları Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır.
Orion yıldız kuşağının hemen yanında bulunan ve Köpek Yıldızı olarak da bilinen Sirius yıldızı ve onun çevresinde döndüğüne inanılan yıldız ve gezegenler Dogon mitolojisinin temelini oluşturmaktadır. Dogonlar Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu Sirius’un yanında çıplak gözle görülmeyen küçük yoğun ve sönük bir yıldızın daha bulunduğunu ve bu yıldızın tam konumunu biliyorlardı.. Potolo olarak adlandırdıkları bu yıldızın dünyada bilinen tüm maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğuna ve Sirius’un çevresini  50 yılda döndüğüne inanmaktaydılar.
Oysa ki batılı gök bilimciler 19. yüzyılın ortalarına kadar Dogonlar’ın bahsettiği bu soluk yıldızın varlığından bile habersizdiler. 1862 yılında Amerikalı gök bilimci Alvan Graham Clark yeni bir teleskopu denerken bu yıldızı keşfetmiş ve Sirius B ismini vermiştir. Ayrıca 1920’lerde ortaya çıkmıştır ki Sirius B bir “cüce yıldız”dır.
Cüce yıldızlar oldukça soluk ışıklı küçük fakat yoğun yıldızlardır. Sirius B gerçekte Dünyadan daha küçük olmasına rağmen tıpkı Dogonlar’ın belirttiği gibi o kadar yoğundur ki kendisinden alınan bir çay kaşığı dolusu madde 5 ton ağırlığına gelir.
Daha da ilginci Dogonlar’ın bilgilerinin sadece bununla kalmayıp aynı zamanda modern dünyamızda ilk kez Galileo tarafından gözlemlenen Jüpiter’in dört uydusundan ve Satürn’ün yalnızcateleskopla görülebilen halkalarından da haberdar olmalarıdır. Dogonlar ayrıca sayısız yıldızın varlığına ve Dünyanın da içinde yer aldığı Samayolu’nun sarmal bir gücü olduğuna inanıyorlardı.
Dogonlar sahip oldukları bilgilerin çoğunu sembollerle anlatmışlardır ve bu sembollerinin temelinde Nommo'lar diye adlandırılan ve dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan hem karada hem de suda yaşayabilen varlıklardır.
Dogon rahiplerine göre eski zamanlarda Sirius sistemindeki bir gezegenden dünyaya inen Nommolar sahip oldukları bilgileri o zamanki rahiplere öğretmiş onlar da bunları yeni kuşaklara anlatmışlardı. Nommolar dünyanın yaratıcıları olduğu kadar insanoğlunun ataları ve ruhsal ilkelerin koruyucuları “yağmuru yağdıran güçlerin ve suların mutlak sahipleri” idi.
Dogonlar üzerinde araştırma yapan Amerikalı bilim adamı Robert Temple bir Nommo uzay gemisinin gelişini ve dönerek yere inişini simgeleyen resimler bulmuştur. Geminin Dogon ülkesinin güneydoğusuna indiği söyleniyordu. Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz kaldırdığını anlatmaktadırlar. Dogonlar daSirius’lu gezginlerin bir gün geri döneceğine inanmaktadırlar: “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak.” der bir yazıt .
Dogonlar ve Sirius yıldızıyla aralarında kurdukları bağ UFO araştırmacılarının olduğu kadar yaratılış teorisyenlerinin astronomların ve bilim adamlarının da ilgisini çekmiş bu kabilenin kökenleri ve sahip oldukları derin astronomi bilgisine nasıl ulaştıkları hakkında pek çok araştırma yapılmıştır. Arkeolog-yazar Erich Von Daniken Dogon inançlarını kabullenmiş ve bu bilgileri geçmişte dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret ettiğinin kesin bir kanıtı olarak yorumlamıştır. Gerçekten de “ilkel” Dogonlar’ın yüzyıllardır sahip olduğu bilgileri bilim henüz yeni yeni keşfetmektedir.
Bunun son örneği Dogonlar’ın Sirius siteminde Emme Ya adını verdikleri ve Nommoların gezegeni olduğunu söyledikleri üçüncü bir yıldızın varlığından bahsetmeleridir.
Bunun Popola (Sirius B)’dan dört kez daha hafif olduğunu yine Sirius B gibi 50 yıllık bir zamanda daha geniş bir yörünge çizdiğini ve her ikisinin çapları arasında bir dik açı oluştuğunu belirtiyorlar ve Emme Ya’nın bir de uydusu olduğunu söylüyorlar. Hakikaten de Dogonlar’ın Emme Ya’sı vardır ve o astronomlar tarafından ancak 1995 yılında keşfedilmiş olan Sirius C yıldızıdır! İşte bu Nommoların yaşadığı yıldızın keşfidir.
Nommo'nun gemisi 
Nommo’nun Gemisi, Mali Cumhuriyeti’nde yaşayan Dogon yerlilerinin mitolojisinde Sirius yıldız sisteminden Dünya gezegenine “gönderilenler”i ifade eden bir terimdir. 
Nommo’nun gemisi terimi, Dogon inanışında, kimi zaman Sirius sisteminden Dünya’ya gelen maddi bir uzay gemisinden söz ediliyormuş gibi, kimi zaman da manevi anlamlar içeren bir sembol olarak kullanılmaktadır. 
Kuşaktan kuşağa aktarılagelmiş Dogon tradisyonuna göre, bu gemi, insan soyunun birer imalat olan atalarını içermektedir. Fakat atalar gemiye insan formunda değil tohum halinde koyulmuşlardır; geminin Dünya’ya iniş yolculuğu boyunca, embriyonun, insan cenininin ana rahminde geçirdiği oluşum evrelerini andıran çeşitli dönüşüm evreleri geçirirler ve gemi yeryüzüne konduğunda gemiden insan biçimine gelmiş olarak çıkarlar.
Altmış bölmeli bu gemi yalnızca ataları değil, yirmi iki kategoride sınıflanan “yaratılış unsurları”nı  ve “kelâm”ı da içerir. Gemideki bölmelerde tüm varlık türleri ve “oluş usulleri” vardır; fakat bunların yalnızca bir kısmı yeryüzüne indirilmiştir, dolayısıyla insanlar yalnızca bir kısmını bilmektedir.
AFRİKA KABİLELERİNDE TIP
Çoğu geleneksel Afrika kültürlerinde hastalıklara cadıların ve büyücülerin kötü düşüncelerinden olduğuna inanılır ve tıbbi şifacılara bu nedenle toplumda manevi bir odak vardır.
Hastalık ve talihsizlik,  Dini deneyim ve yanlış işler için Tanrıların cezası olarak görülür.
Zihinsel hastalıklara ruhlar ve büyücülük neden olur. Hastalıklar hasta iradesinden ya da diğerine karşı bir kişinin hasta hareketinden kaynaklanır.
Tedavi ise hem aşiret gelenek ve görenekleri içinde hem de Ruhsal ve Fiziksel olarak yapılır. Yaklaşık 3.000 Afrikalı kabilenin kendi ekonomi, eğitim ve sağlık yöneten, kendi dini sistemleri vardır. İnancın din düşünme ve yaşam üzerine büyük etkisi vardır.
Hastalıklar muska ve nazarlıklar giyilerek ve ritüellerle önlenir. Bitkisel ilaçların genellikle takılar ve tezahüratları ile birlikte kullanıldığında daha etkili olduğu düşünülmektedir ancak bu ruhsal yaklaşım, aktarlar tarafından yerel flora kullanımı ile yedeklenir.
Geleneksel Afrika tıp; kahinlerden, ebe ve şifalı otlar satanlardan oluşur. Kahinler bazı nedenlerin ataların ruhları ve diğer etkilerden kaynaklandığı düşünmektedir ve hastalığın nedenini belirlemek için sorumludur. Geleneksel ebeler de yerli bitkileri kullanarak doğum yardım ederler.
Afrikalılar dini bir deneyim olarak hastalık gördüğü sürece, tıp adamı köyün şefinin yanında saygı gören biri olmaktadır. Çünkü o ve şifa teorileri toplumun umududur. Tanrı tıp adamı yardımıyla hastalığı kaldırır.
Onun ilaçları bitkiler, otlar, kemikler, tohumlar, kökler, meyve suları, yapraklar, ve mineral tozlardan yapılır. Onun tedavileri masaj, dikenler, kanama, büyüler, iğneler, veya bir keçi veya tavuğun kurban edilmesini içerebilir.
Afrika yerel bilgiye dayalı tıbbi bitkilerin uzun ve etkileyici bir listesi vardır. Örneğin Securidaca Longepedunculata Afrika'da hemen hemen her yerde bulunan bir tropikal bir bitkidir.
Kurutulan kabuğu ve kök sinir sistemi bozuklukları için bir müshil olarak Tanzanya kullanılır. Kaynatılmış kökü bir bardak olarak iki hafta boyunca günlük olarak uygulanır. 
Doğu Afrika boyunca, bitkinin kurutulmuş yaprakları yaraların iyileşmesinde, öksürükler, zührevi hastalık ve yılan ısırmalarında kullanılır.  Malavide, yaprakları yaralar, öksürük, zührevi hastalık ve yılan sokması için kullanılır. Ayrıca Kurutulmuş yapraklarından yapılan kür baş ağrısı için kullanılır.
Nijerya'da ise cilt hastalıkları üzerinde etkili olarak kullanılır.  Aynı bitkinin kurutulmuş kökleri Gine-Bissau dini öneme sahip ve bir psikotrop etkisi olduğu söylenirken. Kök kabuğu Ganada epilepsi için kullanılır.
Afrikada Durbandaki bir bitki ticaret pazarı bir  yılda Güney Afrika, Zimbabve, Mozambik den 700.000 ila 900.000 tüccar çekebelir. Bu da Afrika'da aktarların çok popüler olduğunun göstergesidir. Ayrıca küçük ot pazarları hemen hemen her toplumda yer alır.
Afrika'daki şifalı bitki tüketicilerine rağmen özellikle ikinci dünya savaşı sırasında şifalı bitkierin değerini anlayan yerli ve yabancı birçok araştırmacıyı çekmeye başlamıştır.
Ancak Afrikada vahşi bitkilerin kullanımına artan talep yerel bitki populasyonunu tehlike etmeye başlamıştır. Örneğin Washington merkezli bir grup yıllık $220.000.000 lık bir Prunus Africana isimli bir bitki pazarından bahsediyor. Bunun da yavaş olgunlaşan yeşil ağaçların yok olmasına yol açabileği söyleniyor.
 
 
 
 
Bugün 27 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol